KÖYÜMÜZDE DÜĞÜN

DÜĞÜN ADETLERİ

KIZ İSTEME

Köyümüzde eskiden evlilikler görücü usulü ile yapılır.oğlan tarafı kızı beğenirse dünür gidilir. Nişan ve düğün olarak iki aşamalı olarak gerçekleştirilirdi. Günümüzde ise gençler anlaşarak evlenmektedir. Kız beğenmeden sonra evlenecek gencin yakınlarından birkaç hanım kız evine gider. Bir süre sohbetten sonra kız evine geliş nedenleri açıklanır. Gelenler şunu söyler:”Çiğdemleri kaza kaza, yolları toza toza, Allah’ın emri, Peygamberin kavli ile oğlumuz………için kızınız…………..’ya dünür geldik.”derler. Bunun üzerine kız annesi hanımlara söyle cevap verir:” Kısmet olursa gelir Hint’den Yemen’den, kısmet olmazsa ne gelir elden” diyerek kız tarfı birkaç gün izin ister.
Cevap uygun olursa, iki aile bir araya gelerek söz kesme günü belirler.
Söz kesme günü gencin yakınlarından oluşan bir grup kız evine gider. Sohbetten sonra yaşlılardan biri kız babasına “yükümüzü sırtımıza salıver”der.

URBA GÖRME

Kız ve erkek ailelerinden oluşan grup, kızın çeyizini almak üzere alışverişe çıkar.

DÜĞÜNE DAVET

Düğüne davet edileceklerin yakınlık derecesine göre 15-20 gün önce hediyeler dağıtılır.

ÇEĞİZ

Gelinlik kıza gidecek eşyalar erkek evinden katıra yüklenir. Koç ve kısır bir koyunda düğünde yenmek üzere katıra yüklenir.

KISIR KINA

Kızın çeyizleri görülmek üzere kız evinde sergiye açılır.

KINA

Kız evine gidilir ve orada kıza kına yakılır. Kınayı kızın en yakın arkadaşı yakar. Kına yakılan eller özel torbalara sarılır. Bu torbalardan biri beyaz diğeri kırmızıdır. Bunun anlamı “al gelinliğinde gelin ol, gelin olduğun evden beyaz kefenle çık ”tır.

DÜNÜRLÜK

Oğlu evlenecek çağa geldiğinde aile oğullarını evlendirmek için harekete geçer. Oğulları için öncelikle bir kız bulunması gerekir. Oğlanın ilgi duyduğu ya da sevdiği bir kız olup olmadığı öğrenilir. Eğer oğullarının sevdiği yoksa, uygun bir kız aramaya başlanır. Öncelikle oğullarının evet diyebileceği bir kız bulunur. Kıza talip olunur. Ancak kıza talip olan aile kız tarafında bir aracı gönderir. Bu aracı kız tarafını haberdar eder ve kız tarafının ağzını arar. Sonuç olumlu ise, oğlan tarafının ileri gelenleri kıza bakmaya giderler. Aradan birkaç gün geçtikten sonra kız tarafına gidilir ve dünürlük edilir. Burada doğrudan Allah’ın emri, Peygamberin kavli ile oğullarına dünür gittikleri evin kızını isterler. Kızın babası erkek tarafından süre ister. Sonra kızını vermeye karar verirse, oğlan evine haber gönderir. Oğlan evinden tekrar kız evine gidilerek, dünürlük anılır. Kız verildikten sonra kaynana ve kayınpederinin ellerini öper, kız verildikten sonra yakınları oğlanın kulağını çeker ve o da “avatin başım üzerine” der. Söz

NİŞAN

Kız alındıktan sonra duası yapılır. Bu arada köye ve dışarıdan gelen misafirlere oğlan tarafı yemek verir. Kaç sofra yemek vereceği oğlan evinin doğrudan ekonomik durumuna bağlıdır. Böylece sözleri kesilin, dualarla edilen oğlan ve kız nişanlanmış olurlar. Nişanlılık süreci içerisinde oğlan kıza “kavuşmaya” gider. Bu gidiş için “kavuşmak” tabiri kullanılır. Oğlan ilk gidişinde bohça ile gider. Bohçasında bisküvi, lokum, diğer yiyecekler, ayna, tarak, esans gibi şeyler bulunur. Diğer gidişlerinde de eli boş gitmez, ancak zengin bohça götürmez. Zengin tabirini kullandım. Eskiden kavuşmaya gidenlerin bohçasında turp varmış. Turp yerini bisküvi – lokuma; bisküvi – lokum da yerini kaliteli çikolata ve yaş pastaya bıraktı. Şartların değişmesi ile “kavuşma” da tarihe karıştı. Bundan böyle gençler birbirlerini istedikleri zaman görebilmekte ve tabiri caizse “kaçamak yapmaya” ihtiyaç duyulmamaktadır.

 

DÜĞÜN HAZIRLIKLARI

Belirli bir süre nişanlılı kalındıktan sonra düğün konuşulur. Düğünün günü belli olduktan sonra çalışmalar hızlanır. Düğün sahibi delikanlıbaşı ile konuşur. Düğün sahibi delikanlıbaşı ile konuşur. Düğün sahibi delikanlıbaşı ile konuşur. Düğün yapacağını, kaç gün davul çaldıracaklarını, köçeğin olup olmayacağını netleştirir. Böylece düğün başlar. Caminin kenarında erken, öğle ve yatsıdan sonra davul çalınır, köçek oynatılır. İkindi namazından sonra delikanlı düğün evine gider ve orada odun yarar. O odunlar hayvana sarılarak caminin yanına getirilir. Yassı namazından sonra ateş yakılır ve davulcular, köçekler bir süre oynadıktan sonra “sinsin oyunu” oynanmaya başlar. Bir saat kadar sinsin devam ettikten sonra delikanlıbaşı paydos ıslığı çalar ve delikanlı olan aşağı odaya diye çağırır.
Delikanlı odaya gider. Muhabbet ve köçek oyunu başlar. Bu muhabbet sabaha kadar sürer. Bu arada ileri gelen delikanlılardan gelmedik varsa, üç dört delikanlı gönderilir, evinden apar topar alınır, eşeğe ters olarak bindirilir, odaya getirilir. Bu durumda olanlar “köçek parsa parası” öderler.
Çevre köylerden düğüne okuyuntu davet edilir. “Okuyuntu” düğüne çağrılan misafire verilen addır. “Okuma” ise, çağırmadır. Okuyuntu gelirken davulcular onları karşılarlar ve davulcular onlardan bahşiş alırlar. Altı, yedi delikanlı katırları alarak, düğün evine oduna giderler. Odundan önce gelen oduncunun hayvanına bayrak asılır. Bu oduncuya bahşiş verilir. Düğün böyle devam eder. Gelini almadan bir gün evvel kız evine yük gider. Bu yükte yiyecekler ve gelinin eşyası vardır. bu yük bir katıra sarılır, yanında birkaç, bir erkeğin alnına altınlar takılır. Bunları iki erkek bir kadın kız evine götürür. Kız evinin erkekleri siz sopaya iyi dayanırsınız diye şaka yaparlar. Orada yemek yenir ve yükle gidenlere birer havlu kız tarafından verilir. Oradan dönülür. Yanı günde birkaç delikanlı güye evinde “maşalama” hazırlar. Maşalama denilen uzun bir sırığın üstüne bir demir saç çakılır. Bunun üstüne kül ile mazot karıştırılır ve çokça çıra konur, geceye hazır hale getirilir. Artık kına yakma zamanı gelmiştir.

KINA GECESİ

Yatsı namazı kılındıktan sonra, köyün delikanlısı davul köçek eşliğinde güyenin evine giderler. Gençler kına türküsü söylerken bir bekar oğlan güyenin kınasını karar bu sırada maşalama yakılır. Her taraf aydınlatılır. Kına ve kefiye tepsinin üzerine konur. Bekar bir oğlan tepsiyi kafasının üstüne kor. Güye ve sağdıç büyük bir toplulukla aşağı caminin önüne getirilir. Caminin yanı okuyuntu ve büyük bir toplulukla dolmuş ve halka halinde alanda yerlerini almışlardır. Burada güye ile altı-yedi yaş arasında olan sağdıç ortaya oturtulurlar. Erbabı olan bir kişi gelerek kınayı güye ve sağdıcın eline yakar. Kefeyeyi boynuna dolar. Güye orada bulunan babasının elini öper. Burada erkek kına gecesi biter. Kefiyenin güyenin omuzlarına örtülmesi güye olduğunu ispat eder .

 

 

KIZ KINASI

Kız kınasına okuyuntu çağrılarak kınaya davet edilir. Kız kınasına kaynanayla birlikte oğlan tarafından gelenler olur. kadınlar kendi aralarında oynar, eğlenirler. Belirli bir süre sonra kız kınasının yakılma işlemine geçilir. Kıza kına “başı yarım olmayan”, yani kocası ölmemiş biri tarafından yakılır. Kına yakılırken kaynana gelinin avucuna para koyar. Bu para hatıra olarak saklanır. Kına yakılırken kına türküsü söylenir, kız ve anasını ağlatmak için koşmalara yer verilir .

GÜVEYİ BAŞI DOLAMA

Düğünün son günü sabah güyeyi traşa götürürler. Güye davul zurna eşliğinde traş olur. güye berbere bahşiş verir. Tratşan sonra toplu halde davul, zurna, köçek eşliğinde güye evine gider. Bir sini baklava güyenin birkaç parça giyimi ve yine kefiyeler sininin üstüne konur. Bir bekar oğlan kafasının üstüne kor. Güye sağdıcın elinden tutar. Büyük bir kalabalıkla aşağı caminin yanına gidilir. Yine oradakiler alanda halk oluşturmuş haldedir. Güye ve sağdıç ortada sandalyelere oturtulur. Uygun bir adam güye ile sağdıcın yanına gelir. Getirilen güyeyi giydirmeye başlar. Şunları söyler: Sallü ala Muhammet, sallü ala Muhammet. Güye giydirilirken şu tekerlemeler söylenir:
Kim dokudu bunun bezini
Şit aleyhisselam dokudu bunun bezini
Şit aleyhisselam aşkına
Salavat diyelim salavat
Aşağıdan gelir Tatar
Tozu dumana katar
Bir yiğite bir gelin yeter
Salavat diyelim salavat
Güyenin ipekten saltası
Boynundadır halkası
Geldi çattı düğün haftası
Salavat diyelim salavat
Diyelim düğününüz KUTLU OLSUN
Gelin, güye mutlu olsun
MUHAMMET aşkına salavat
Salavat diyelim salavat
Bunları söyledikten sonra güyenin babasını çağırır. Güyenin şapka başına gelmiyor der. Güyenin babası falanca yeri verdim der. Güye ile giden sinide baklavayı çoluk – çocuk yerler. Güye yine babasının elini öper. Oradan sevdiği bir arkadaşının evine gider. Orada güyeyi eğlendirirler.

GELİN ALMAK

Kız evinde aynı gün sabahı çeyiz takılır ve kardeşi tarafından çeyiz beklenir. Beklediğine karşılık bir başörtüsü alır. İkindi namazına kadar bu şekilde devam eder. İkindi namazı kılındıktan sonra hoca ile birlikte kız evine gidilir. Çeyizin önünde dualar yapılır. Mehri müeccel konuşulur. Mehir kızla oğlan anlaşamayıp ayrıldıklarında kıza verilmesi gereken beledir. Bu para belirli bir süre onun hayatını sürdürmesini sağlar. Mehr-i müeccelle ilgili olarak, oğlan tarafı bin bir der, kız tarafı on bin der. Hoca Allah mehire muhtaç etmesin der. Amin denir. Dua edilir. Sonra davul zurna çalınır. Kızın oğlan kardeşi kıza kuşak kuşatır. Kapı baca diye kapıyı kapatır. Oğlan tarafından bahşiş aldıktan sonra kapıyı açar. gelini indirip, ata bindirirler. Gelinin çeyiz eşyasını delikanlılar sırtında oğlan evine taşırlar. Gelin oğlan evine getirilirken camiyi dolaştırılır. Şayet gelin köyden değil de komşu köyden getiriliyorsa, oğlan tarafından giden atlı hakçılar eşliğinde at üzerinde getirilir. Burada hakcılar genç kızlardır. Gelin oğlan evine getirilip attan indirilirken, tepesine bir miktar para ve şeker saçılır. Gelin attan inmiyor denir. Kaynana geline mal ya da bir miktar para bahşiş verir.

NİKAHIN KIYILMASI

 Resmi nikah önceden halledilir. Buna “izinname” denir. Ayrıca imam nikahı kıyılır. Düğün günü akşamı iki arkadaşıyla güye yatsı namazına gider. Caminin dışında güyenin ayakkabılarını bir arkadaşı tutar. Güye namaz kılar. Güyenin ayakkabıları aksi takdirde saklanır. Yatsı namazından sonra üç dört arkadaşı güyeyi eve götürürler. Güye odanın kapısına vardığı zaman götüren arkadaşları sırtına birer ikişer yumruk vurarak gelinin yanına koyarlar. Böylece bu ilk geceye “gerdek gecesi” denir.

DUVAK

Düğün gününden sonraki gün kadınlar duvak için toplanır. Duvağa gelenlere oğlan evi yemek verir. Burada kadınlar oyunlar oynarlar, eğlenirler. Gelin merasim yerinin ortasına getirilir. Başına iki tülbent bağlanır. Uygun bir kişi elindeki oklava ve kucağındaki oğlan çocuğu ile gelinin duvağını sağdan – sola ve soldan – sağa savurur. Buna “duvak serpme” denir. Duvak serpmesi yapılırken şu manzum sözler söylenir:
Al dereden alını getdüm
Pul dereden pulunu getdüm
(Mehmet Ağa)’nın kızını
(Omar Ağa)’nın oğluna gelin getdüm
Kutlu olsun den komşular
Kutlu olsun diyenin imanı bütün olsun
Akşamın bulaşığını sabaha kurutma
Kaynananın yüzüne sırıtma
Ayağında çizme, sokakları gezme
Kaynananın gücünü üzme
Dediğini deme, koyduğunu yeme
Doğradığın yağ olsun
Doğurduğun oğlan olsun
Hayırlı, uğurlu olsun
Gelinim düğünün KUTLU OLSUN
Kutlu olsun den komşular
Kutlu olsun diyenin imanı bütün olsun
Bu manzum başka köylerde de söylenmektedir. Bizdekinden biraz farklılık göstermektedir. Muhtemelen aynı köke dayanmaktadırlar. Bu farklı söyleşiyi de kültürel zenginlik adına burada veriyorum: Söğüt gibi dallı olsun,
Geven gibi köklü olsun,
Hayırlı olsun, kutlu olsun
Dört oğlunla dört kızın olsun
Hayırlı olsun, kutlu olsun
Ayağında çizme, mahalleyi çok gezme
Kaynananın gücünü üzme
Hayırlı olsun, kutlu olsun
Elinde orak
Her huyunu ananın evinde bırak
Hayırlı olsun, kutlu olsun
Akşam bulaşığını kurutma
Kaynananın karşısında sırıtma
Bu manzum sözler söylendikten sonra gelinin avuçlarına para ile yemiş konularak saçtırılır. Ayrıca karşısında oynayan kişi de saçar. Duvakla birlikte düğün son bulmuş olur .

DÜĞÜN SONRASI
Yeni çiftler damadın yakınlarına el öpmeye giderler. El öpmeye giderken gelinin çeyizinden içi dolu bohça hediye olarak götürülür. Buna “dürü” denir. Gelin el öptükten sonra eline para verilir. Gelin babasının evine ziyarete aşağı yukarı bir hafta sonra gider.

DELİKANLI PARASI
Köyde delikanlılar özel bir topluluktur. Birlikte gezerler, yerler, içerler, eğlenirler. Delikanlıların kendi aralarından seçtikleri delikanlı başı bu topluluk adına yetkilidir. Köyden dışarıya bir kız verildiğinde kızı alan taraf delikanlıbaşını görmek zorundadır. Burada “görmek” delikanlıbaşının istediği parayı vermektir. Çünkü yabancıya verilen kıza karşılık bir miktar para verilir. Burada aslolan az verip çok yalvarmak ya da çok verip çok yalvarmak ya da çok verip hiç yalvarmamaktır. Delikanlı başının, dolayısıyla delikanlının gönlünün hoş edilmesi gerekir. Burada kız büyüyünceye kadar o korunmuştur, ona hiç kimse yan gözle bakmamıştır, güzelce yabanca verilmiştir. İşte buna karşılık delikanlıya bir miktar para vermek gerekir. Buna “delikanlı parası” denir. Bu bir töre olduğundan doğruluğu ve yanlışlığı tartışılmaz. Ancak kendi köylüsüne verilen kızlar için böyle bir delikanlı parası söz konusu değildir. Delikanlı başının eline geçen para, delikanlı tarafından eğlencelerde yenir. Kendilerini ziyafet çekerler.

MİLLİ BAYRAMLAR
Çuval Yarışı :
Yarışa katılanlar, birer çuvalın içine girip, bellerinden çuvalı bağlarlar. Bu işaretle koşarak hedefe varmaya çalışırlar. Bu arada dengesini kaybederek düşenler olur. Burada mücadele birinci gelmek içindir.
Yumurta Yarışı: Çocuklar birer tahta kaşık ve birer yumurta alıp başlangıç noktasında sıra olurlar. Yumurta kaşığın içerisine konur ve sapından ısırılır. İşaret ile ağızlarında kaşık olduğu halde yumurtayı düşürmeden koşmaya çalışırlar. Düşüren yarışa devam edemez. Burada asıl olan yumurtayı düşürmeden birinci gelebilmektir.
İğne iplik Saplama Yarışı : Bu yarışmaya kız öğrenciler katılır. Ellerine iğne ve iplik alarak başlama noktasında sıra olurlar ve işaret verilince koşarak ellerindeki ipliği iğneye sokmaya çalışırlar. İpliği saplayıncaya kadar ağır hareket ederler, sapladıktan sonra hızlanırlar ve hedefe koşarlar. Burada da iğneye ipliği saplamış olarak birinci gelmek esastır.
Yoğurt Yeme Yarışı : Yarışa katılacak öğrenciler birer sahan yoğurt getirir. Ve seyircilere karşı diz çökerler. Yoğurt sahanına metal bir para konulur. Başlama işareti ile yarışmacılar, ellerini değmeden sahandaki yoğurdun içinde bulunan parayı ağızlarıyla bulmaya çalışırlar. Bu arada yüzleri bembeyaz olur. Burada parayı ağzına ilk alan yarışı kazanmış olur.
Elma Yeme Yarışı: Bir urgana belirli aralıklarla ipler bağlanır. Bu iplerin ucuna da elmalar bağlanır. Urgan iki öğrenci tarafından hafifçe yüksekten tutulur. Yarışmacılar urgana bağlı elmaların altına sıralanırlar. İşaret verilince ellerini değmeden elmaları yemeğe çalışırlar. Elma yeme işini arkadaşlarından önce başaran birinci gelir.

ASKER UĞURLAMA
Askerlik en kayda değer kutlu görevlerdendir. Yetişkin delikanlının askere gitmek için sabırsızlanmasının yanında, başta askere gidecek kişinin anne ve babası askerlik çağına gelmiş evlat yetiştirmekten büyük mutluluk duyarlar. Bu mutluluk, kendileri ay-yıldızlı bayrağın gölgesinde gönül rahatlığıyla uyurlarken, evlatlarının ecdat kanıyla sulanmış vatan topraklarında gözlerini kırpmadan nöbet tutmalarıdır. Çünkü vatan gençlere emanet edilmiştir. bu emanetin yılmaz bekçileri askerlerdir. Askerlik denilince milli ve dini duygular birleşerek bütünleşir. Asker ocağı “Peygamber ocağı” olarak tanımlanır. Orada hasta gençlerin iyileşeceğine, zayıfların şişmanlayacağına inanılır. Hatta askerliğini yapmamış bir delikanlıya kız verilmez, “o askerliğini yapmadı” denilir.
Bu kutlu görev için öncelikle askerlik muayenesi yapılır. Muayene bir seçimdir. Burada kimse evladına askerlik yapamaz diye “çürük raporu” verilmesini arzulamaz. Muayene aynı yaşta olanların muayenesidir. Bunlar askere birlikte giderler, birlikte dönerler. Aynı dönem askere gidenlere “tertip” denilir. Onlar normal arkadaşlıklarının yanında asker arkadaşı, yani “tertip”tirler. Bu durum şüphesiz onlar için farklı bir duygudur.
Askere gitmeden hiç değilse, iki hafta önce hazırlıklara başlanır. Bu arada askere gidecek olan delikanlı akrabaları tarafından yemeğe davet edilir. Bu arada asker adayları da çeşitli davetlere katılırlar. Hatta bir araya gelerek mesire yerlerinde de ziyafetler verilir. Şüphesiz bu ziyafetlerde askerler gönüllerince eğlenirler. Böylece askere gitme bir düğün havası içerisinde kutlanır. Elbette asker bir milletin evlatlarına da böyle kutlamaları yakışır. Çünkü onlar için “vatana hizmet” herşeyin üzerindedir. Asker adayının askere gideceği gün geldiğinde uğurlama yapılır. İşte buna “asker uğurlaması” denilir. Asker adayı bütün tanıdıklarına Allahaısmarladık der. Tanıdıkları da ona güle güle git, yolun açık olsun, şimdiden hayırlı tezkereler derler. Hayırlı tezkereler ibaresi askerliği hayırlısıyla bitirip gelmesi temennisidir. Askere giden kişiye tanıdıkları para verirler. Bu paranın miktarı önemli değildir. Asıl olan paranın verilmesidir. Bu parayı harçlıklarından çocuklar dahi verirler. Askere giderken verilen bu paraya “uğur parası” denilir.
Asker adayının güle güle gidip gelmesi dileğinin güzel örneği bu “uğur parası”dır. Asker evden ayrılırken arkasından su dökülür. Bu onun sağ-salim evine dönmesi dileğinin bir sonucudur. Böylece büyük bir coşku içerisinde aday askere uğurlanmış olur. Asker, vatani görevini tamamlayıp, evine ulaştığında sevinçle karşılanır. Evde tatlı bir telaş başlar, asker için yemekler hazırlanır. Askeri evinde akraba ve komşuları ziyaret ederler. Yani “Hoş geldin”e gedilir. Bu ziyareti gerçekleştirenlere kına başta olmak üzere, birer hediye paketi verilir. Özellikle “asker kınası”na büyük önem verilir. Burada kına sevinci ifade eder. Çünkü delikanlı askere gitmiş, vatani görevini tamamlamış ve sağ-salim evine dönmüş, hasretle bekleyiş bitmiştir. Bu asker kınasını sevincin bir ifadesi olarak kadınlar ellerine yakarlar.
Türkler’de askerlik, ordu ve ordugâhın köklü bir geleneği vardır. bu anlayış geçmişten günümüze süzülerek gelmiştir.

HACI UĞURLAMASI
Hac, İslam’ın beş şartından birisidir. Bu ibadet ekonomik durum iyi olanların üzerine farzdır. Diğer ekonomik durumu iyi olmayanların bu ibadeti yerine getirmeleri gerekmez. Genelde ekonomik durumun iyi olmasının yanında “oğlunu everip, kızını çıkarmayanlar” hacca gitmezler. Burada geride her hangi bir “takanağın” olmaması anlayışı söz konusudur .
Eskiden hacca gidecek kişinin yemek vermesi adettendir. Buna “hacı ekmeği” ya da kişi bütün komşuları bu yemeğe davet eder. Aynı zamanda yemeğin yenilmesi ile hacı adayı ile yemeğe katılanlar helalleşirler. Hacı adayıyla hiç kimsenin kırgın ya da küs olmaması gerekir. Hacı adayının evine de hediyelerle gidilerek, güle güle gitmesi, hayırlısıyla gitmesi temennisinde bulunulur. Hacca gitmek “büyük yola” gitmek olarak tanımlanır.
Hacca gidilip, hac görevi yerine getirilip dönüldükten sonra hacı olan kişinin evine hoşgeldine gidilir. Çünkü o “büyük yol”dan gelmiştir. Hacılar genelde yaşlı kişilerden oluştuğu için avuç içi öpülür. Buradaki anlayış kutlu emanetlere el sürülmesiyle ilgilidir. Haccın nasıl geçtiği sorulur. Haccın nasıl yapıldığı taze bilgilere dayalı olarak hacı tarafından anlatılır.
Hacı olanlar birinci derecede akrabaları başta olmaz üzere, bütün tanıdıklarına hediyeler getirilir. Hoşgeldine gelenlere özellikle zemzem ve hurma ikram edilir. Zemzem adabına uygun olarak, kıbleye yönelmek ve besmele çekmek suretiyle içilir. Kısa zaman süreci içerisinde içki içenler zemzem içemezler. Zira zemzem ve (affınıza sığınarak) “zıkkım” aynı anda gitmez. Hacı evinden ise, genelde namazla, tespih, takke, başörtüsü, yüzük ve kınadan oluşan hediye paketleri hoşgeldine gidenlere verilir. Hacca gidenlerin Hacılıklarını yadetmek için çevresindekiler tarafından “Hacı”, “Hacım”, “Hacı baba”, “Hacı anne” gibi tabirler adeta isimlerinin önüne geçer. Ya da isimleriyle başa getirilen Hacı tabiri birlikte kullanılır. (ALINTI)

DİNİ GELENEKLER
Dini gelenekleri mübarek gün ve gecelerdeki uygulamalar oluşturur. Bu kutlu gün ve geceler arasında üç aylar kandil geceleri ve bayramlar yer alır . Mübarek üç aylar insanların kendine dikkat etmeleri için bir fırsat olarak görülür. Bu üç ayların ilkini Recep, ikincisini Şaban ve üçüncüsünü Ramazan oluşturur. Recep ayı içerisinde huşu içerisinde Regaip kandili kutlanır. Aynı şekilde Miraç Kandili ise Recep ayı içerisinde kutlanır.
Ramazan’ın başlaması ile manevi haz doruk noktasına ulaşır. Çünkü tan yeri ağarırken başlayan açlık akşam ezanına kadar sürer. İslamın beş şartından biri olan oruç ibadeti aklı başında ve sağlıklı herkese farzdır. Gece yemek yemek için kalkmaya sahur ya da temşüt denir. Akşam oruç açmak içinse iftar tabiri kullanılır. İftardan sonra Ramazan boyunca yatsı namazı ile kılınan namaza ise, teravih namazı denilir. Yirmi rekat teravih namazıyla yatsı namazı birleşince otuz üç rekat namaz yatsı vaktinde kılınır. Bu ibadetler diğer zamanlardan daha büyük coşku içerisinde gerçekleştirilir.
Mübarek günlerin, özellikle Ramazan ayının çok bereketli bir ay olduğuna inanılır. Ramazanda “iftara çağırma”, ya da “iftarcı alma” en önemli geleneklerdendir. Zengin Ramazan sofraları böylece davetlilerle daha da zenginleşir.
Sahura kalkmak için davul çalınırdı. Davulcu davul çalarak ve çeşitli deyişlerle insanları uyandırmaktaydı. Özellikle çocuklar davul çalınmasından büyük ölçüde etkilenmekte ve davul sesini duymak, davulcuyu görmek için uyandırılmaktan zevk almaktaydılar. Daha da önemlisi kendileri de büyükleri gibi oruç tutacaklarından sahura kalkarak geleceğe hazırlık yapmaktaydılar.
Ramazan ayının her günü bir birinden önemlidir. Ancak kadir gecesi bütün gün ve gecelerden daha da önelidir. Bu gecede Allah ve kul arasındaki yakınlık en üst dereceye ulaşır. Ramazan bitmeden önceki son gün arife günüdür. Daha sonra ise, Ramazan Bayramı coşkuyla kutlanır. Aynı şekilde Kurban Bayramı’ndan bir önceki günde Kurban Bayramının arifesidir.
Mübarek gün ve geceler Kurban Bayramıyla bitmez. Muharrem ayı içerisinde Hicri yılbaşı kutlanır. Yine aynı ay içerisinde Aşure gönü vardır. geleneksel olarak “aşure” pişirilir ve bütün komşulara dağıtılır. Gözleme, çörek türü yiyeceklerin dağıtılması da esastır. Buna “ocak kokutması” denilir. Rebiülevvel ayı içerisinde de Mevlid Kandili kutlanır. Bu kandillerin hepsinin yarı bir ehemmiyeti vardır. Bu mevlitlerde mevlit okutulması, gül suyu ve külah içinde lokum ve naneli şeker ikram edilmesi de söz konusudur. Çoğu kere bu mevlitler ölen kişinin ruhu için yakınları tarafından da okutulur.

BAYRAMLAR BAYRAMLAŞMA
Milli ve dini bayramlar önemli bir yere sahiptir. Milli bayramlardan Cumhuriyet ve 23 Nisan Milli Egemenlik ve Çocuk Bayramı büyük coşku içerisinde kutlanırdı. Kutlanırdı diyorum, çünkü köyden büyük ölçüde dışarıya göç olması ve köyde genç nüfus ve onların okul çağında çocuklarının bulunmaması, milli bayramların maalesef kutlanmalarına engel oluşturdu. Köy ilkokulu kapandı, çocuklar günümüzde Belde olan Yeşilöz İlköğretim Okulu’na taşımacılık sistemiyle götürülmeye başlandı. Aşağı yukarı 1940’lı yıllarda eğitime başlanılan 1980’li yıllarda yeterli öğrenci yokluğundan eğitim faaliyeti durdurulan Akçakese Köyü ilköğretim Okulu’ndan bizden büyükler, bizler ve bizim küçüklerimiz diploma aldılar. Şu anda ise, okul binaları köyün sosyal tesisi olarak hizmet vermektedir.
Köy ilkokulunun açık olduğu yıllarda milli bayramlar büyük bir coşku içerisinde kutlanırdı. Adeta Cumhuriyet yeni kurulmuş, Türkiye Büyük Millet Meclisi yeni açılmış gibi heyecan ve coşku söz konusuydu. Okul önündeki düzlüğe sıralar çıkarılır, sıralara yaşlılar oturtulur ve çocuklar bütün maharetlerini ortaya koyarlardı.
Çocukları izleyenler içerisinde Balkanlarda, Çanakkale’de, Kafkaslar’da Yemen’de, İnönü’de, Sakarya’da düşmanla göğüs göğüse çarpışmış, vatan topraklarına temiz al kanlarını akıtmış gaziler de vardı. Onlar bizzat dönemin acılarını yaşamış, sıkıntılarını çekmiş ve zor şartlarda Cumhuriyeti kurmuş nesil olduklarından ayrıca gururlu, heyecanlı ve gelecekten umutlu kişilerdi. Okunan bir Cumhuriyet şiirinden ya da Cumhuriyetle ilgili bir piyesten herkesten daha fazla haz alıyorlardı.
Bayramlara günün önemini belirten konuşmalarla başlanırdı. Sırasıyla şiirler okunur, piyesler oynanırdı. Şüphesiz teliz içerisine girip yarışma, ağızda tutulan kaşık üzerinde yumurtayı düşürmeden yarışma, kap içerisindeki yoğurttan ağızla madeni parayı bulma gibi erkekler arasında yaptırılan yarışlardan başka, kızların koşarken ince iğneye iplik saplamaları da izleyenlerin heyecanlı dakikalar geçirmesine zemin hazırlardı.
Dini bayramların coşku ve heyecanı da başkaydı. Bayramdan bir gün önce bayram hazırlıklarına başlanılmış olurdu. Çeşitli yemekler hazırlanır, özellikle tatlılardan baklava yapılırdı. Arife günü temizlenmek ve arife suyuyla yıkanmak adettendi. Bayram sabahı erkenden kalkılır. En iyi elbiseler giyilir. Bu elbiselere “gerilik elbiseler” denilir. Bunlar özel günlerde, yani daha çok düğün ve bayramlarda giyilen elbiselerdir. Abdest alıp sabah namazı kılındıktan sonra bayram namazı kılınır. Cuma namazlarında olduğu gibi bayram namazlarının kılındığı yer aşağı camidir. Aşağı Camide kılınan Ramazan bayram namazından sonra bütün camiden çıkanlar cami kapısından başlamak üzere yaşlıdan küçüğe doğru dizilerek dışarıya doğru halka oluştururlar. Bu halkada üç nesli, yani yaşlı, genç ve çocuk görmek mümkündür. Yaşlıların eli öpülerek sıra uzar gider, bütün camide bulunanlar, doğrusu köyün erkekleri birbirleriyle bayram namazı çıkışı bayramlaşmış olurlar.
Kurban bayramında ise namazı takiben camiden çıkanlar kurban kesmeye giderler. Kurban kesme işleminde işin ehli olan kişiler kurbanları keserler. Başlangıçta üç defa Allahüekber Allahüekber, Lailahe illallahuvallahü ekber, Allahü ekber velillahamd dedikten sonra kurban duası okunup bismillah allahüekber denilerek kurban kesilir, yüzülür, parçalanır ve hissedarlara dağıtılır. Çünkü dana türü hayvanlar büyüklüğüne göre yedi hisseye kadar kesilebilirler. Koyun ve keçi türü havyanlar ise yalnız bir kişi tarafından kurban edilirler.
Genelde, kurban kesilip, ciğeri çıkarılıp, kavruluncaya kadar kurban kesenler bir şey yemezler. Bu ciğer kavruluncaya kadar ki zaman adeta kurban orucudur. Kurbanın boynu kesilip, kanı akıtılınca adına kurban kesilen kişiler iki rekat şükür namazı kılarlar. Bayramlaşma kurban kesilip, ciğeri yenildikten sonra başlar. Öncelikle ailede küçükler büyüklerle bayramlaşırlar ve onlara para vermek adettendir. Buna “bayram harçlığı denir. Ramazan bayramında tatlı ve şeker ön plana çıkar. Bundan dolayı şeker bayramı da diyenler olur. aslında büyükler için ramazan, çocuklar için ise şeker bayramı demek belki uygun olabilir. Kurban bayramında ise, kurban eti ön plana çıkar. Kurban etinin tüketilmesinde genel prensip üç parça gibi düşünülmesidir. Bunun bir parçasının aile fertleri tarafından, diğer parçanın eş-dost-akrabayla birlikte tüketilmesi ve diğer bir parçanın ise kurban kesemeyenlere dağıtılması esasına dayanmasıdır. Bu dağıtılması gereken üçte birlik kısım en az yedi eve, yani en az yedi kurban kesemeyen aileye dağıtılır. Bu her bir hisse için geçerlidir. Kurban kesemeyenlere dağıtılan hisselere “pay” ve bu işleme de “pay dağıtma” denir.
Kurbanda en önemli geleneklerden birisi “Meydan yeri” geleneğidir. Kurban kesen evlerinden her birinden bir sofra çıkar. Sofranın önemli yemeği “kapama”dır. Yani testide pişmiş et ve testinin etrafına et suyuna salınmış pirinçten oluşan pilav sofrayı süsler. Evlerden çıkan bu sofralar genelde köy odalarına, bazı evlere getiriler. Buradaki ince ayrıntı konu-komşu eş-dostla yenilmesi gereken etin bir kısmının pratikte ikram edilmesidir. Nasıl ki camide zengin ve fakir ayrı safta namaz kılıyorsa, bu gelenek sayesinde aynı sofrada kurban kesen ve kesemeyenin yemek yemesidir.
Hatta bu “meydan yeri” geleneği belirli bir süre iki güne yayılarak uygulandı. Bayramın ikinci ve üçüncü günlerinde kurban kesenlerden sofra çıkartılır. Aşağı mahallede oturanlar bayramın ikinci gününde, yukarı mahallede oturanlar bayramın üçüncü gününde sofra çıkarırlardı. Hem böylece israf önlenir, hem de kurban kesenlerle kesemeyenler iki gün meydan yeri adı verilen sofralarda bir araya gelirler. Kurban kesemeyenler mahsun bırakılmazlardı. Bu gelenek farklı şekillerde yüzyıllardan beri süzülüp gelen Türk geleneğinin bir canlı göstergesidir. Çünkü beylik almakla değil, vermekle, yemekle değil, yedirmekle olur. son yıllarda ise bu geleneği, canlı tutmak için gayret sarfedilmektedir. Bu meydan yeri geleneği köyün hayratı olan sazak ve köyün sosyal tesisi olan okul binalarında sürdürülmekte, eskiden farklı olarak erkeklerden başka kadınlar da bu yemeğe katılmaktadırlar.
Bayramlarda bayramlaşmayı biraz daha açarsak, hep büyüklere bayramlaşmaya gidilir. Onların elleri öpülür. Nişanlılı gençler kaynanalarına, yine evli delikanlılar kaynanalarına bayramlaşmaya giderler. Bayramlaşmaya gidilirken eskiden “öteberi” alınırdı. Bunlar fındık, fıstık, leblebi, şeker vb. şeylerden oluşmaktaydı. Toplu olarak bayramlaşmaya gidenler kaynananın evinde yerler, içerler, eğlenirlerdi. Şimdi ise bayramlaşma eskisinin acı bir görüntüsü haline geldi. Eğlenme, toplu halde gitme, böyle öteberi götürme yerini sade bir gidiş çikolata ve yaş pastaya bıraktı.

(DÜĞÜN ADETLERİ BAŞLIĞI ALTINDAKİ YAZILAR ALINTIDIR. BİLGİ AMCIYLA KONULMUŞTUR.ÇOĞU KISIMLARI BİZİM KÖY ADETLERİNE UYMAKTADIR.İYİ GÜNLER SİZİNLE OLSUN.) SELAMİ ALKAN(SND)SAFRANBOLU 2008)Prof. Dr. İlhami Durmuş

KÖYÜMÜZDE DÜĞÜN

KÖYÜMÜZDE DÜĞÜN

Köyümüzde düğünler bir hafta sürerdi.

SIRA İLE:

Kız beğenme ve istemek.( Dünürlük)

Nişan takılması

Kız ve erkek ailelerinden oluşan grup, kızın çeyizini almak üzere alışverişe çıkmak.
Düğüne davet ( civar köyleri )

Pazartesi Günü:
Düğünün başlaması.

Öğle namazından sonra düğün evi düğünün başladığını ilan eder. Davullar ve zurnalar çalar köçekler oyar.(Köy ortasında horoz salınır. Kim tutarsa horoz onun olur.)

Davulcuların gelmesi

Davul zurna eşliğinde dübekte keşkek dövülmesi.

Düğün evine yardım edilmesi (yiyecek,yakacak vb.)

Helva yapılması.( Bayanların eğlenmesi ve düğün evine yardım)

Kızın çeyizleri görülmek üzere kız evinde sergiye açılır.


Salı Günü:
Oğlan evi civar köylerden gelen misafirleri davul zurna eşliğinde karşılar.

Geceleyin herkes kaldığı evde davul,zurna ve köçek eşliğinde eğlenir.

Kız evine gidilir ve orada kıza kına yakılır.Kınayı kızın arkadaşları yakar ve eğlenirler.

Çarşamba Günü:
Davetli köyler davul zurna eşliğinde karşılanır.( Gelen misafirler silah atarak geldiklerini haber verirler. Davulcuyu beklerler.)

Bir harmana yerleştirilir.Sonra sıra ile tüm misafirlere yemek verilir.

Yumurta vurma yarışması yapılır.( Yumurtayı vurana damat hediye verir.)

Güreşler yapılır.(Kazanan güreşçilere damat  hediye verir.)

Bütün bu çalışmalarda köy gençleri görevlidir.

Misafirlerin davul,zurna ve köçekler eşliğinde uğurlanması.

Perşembe Günü (Çıkma Günü):
Damadın omzuna kırmızı kurdele takılır.

Sağdıcın omzuna mavi kurdele takılır.

Kız evi bütün davetlilere yemek verir.

Yemekten sonra dünürşü denilen at yarışı başlar.( Bayanlar ve erkekler ayrı ayrı yarışır.)

Öğle namazından önce damat ile sağdıcı herkesin elini öper.

Perşembe gecesi düğün eğlencesi yapılır.

Düğünde bayanlar ve erkekler ayrı ayrı eğlenir.

Yetişkin oğlu olan hanımlar düğünde kız bakarlar.

Eğlenceden sonra gelin evine gidilir.

Gelin evden çıkarken gelinin kardeşi sandığın üstüne oturur ve damattan bahşiş almadan kalkmaz.

Gelin oğlan evine getirilirken türbeyi dolaştırılır

Kaynanası gelinin başına bozuk para, buğday, şeke saçarak evden çıkarır.

Kaynana geline mal ya da bir miktar para bahşiş verir.

Damat gelene kadar, gelin odasında ayakta bekler.

Damat eve yatsı namazından sonra, dualar eşliğinde gelir.(Düğün günü akşamı iki arkadaşıyla güve  yatsı namazına gider. Caminin dışında güvenin ayakkabılarını bir arkadaşı tutar. Güve namaz kılar. Güvenin ayakkabıları aksi takdirde saklanır. Yatsı namazından sonra üç dört arkadaşı güveyi eve götürürler.

Güve odanın kapısına vardığı zaman götüren arkadaşları sırtına birer ikişer yumruk vurarak gelinin yanına koyarlar.

Böylece bu ilk geceye “gerdek gecesi” denir.

Cuma Günü:
Düğün gününden sonraki gün kadınlar duvak için toplanır. Gelin duvara dayanır durur. Yanında sağdıcı da bulunur. Duvağa gelenlere oğlan evi yemek verir. Burada kadınlar oyunlar oynarlar, eğlenirler. Gelin merasim yerinin ortasına getirilir. Başına iki tülbent bağlanır. Uygun bir kişi elindeki oklava ve kucağındaki oğlan çocuğu ile gelinin duvağını sağdan – sola ve soldan – sağa savurur. Buna “duvak serpme” denir. Köyün uslu başlı bir kadını gelinin mutlu olması için dua eder, ve geline bazı nasihatlerde bulunur. Bu nasihatler şöyledir

1)Ezme ezme mahalle mahalle gezme
2)Bu gelinin adı dolma, kaynanan gibi hom hom olma 3)Kaynananın koyduğunu yeme, söylediğini kimseye deme
4)Bu gelinin adı Fatma, kaynananın yatağına atma

ÜÇ GÜNLÜK
Yeni çiftler damadın yakınlarına el öpmeye giderler. El öpmeye giderken gelinin çeyizinden içi dolu bohça hediye olarak götürülür. Gelin el öptükten sonra eline para verilir. Düğünden sonraki üç gün içerisinde gelin anne-baba tarafından kimseyi göremez. 3. günün sonunda gelinle birlikte damat tarafı gelinin baba evine yemeğe gider. Yemekte yakın akrabalar bulunur. Sofraya oturulduğunda gelinle damat yemek yemez. Neden yemediği sorulduğunda hediye beklediklerini söylerler. Gelinin babasıyla damadın babası pazarlığa girişir, genellikle bir ağaç üzerinde karar kılınır. Ağaç meyve verdiği sürece gelinle damadın olur. Yemek sonra erer, akrabalık ömür boyu sürer.

Resimler(alıntı)Emeği geçenlere teşekkür ederim.

Sitemdeki yazıların kaynağı verilmemiş olanların kaynakları bilinmediğindendir. Hak sahipleri talep ettiği anda kaynağı yazılır ya da yazı siteden kaldırılır. Kendi yazılarımın altında ismim vardır. Bu sitedeki yazıların yasalara aykırı kullanımı siteyi değil kullanıcıyı bağlar. Bu site hiçbir menfaat gözetilmeksizin sadece bilgi sağlama amacıyla kurulmuştur ve ticari hiçbir çıkarı yoktur. Ziyaretçilerden tek talebim DUA’dır.İyi günler sizinle olsun.

Selami ALKAN (SND) Safranbolu / 2007

Yorum bırakın